Tuesday, June 16, 2015

From Rome With Love (TR)

Kucuk aksiliklerden sonra sıra da Roma var. Güzel Italya’nin güzeller güzeli başkenti. Diğer Italyan şehirlerine göre çok daha büyük adım başı Roma Imparatolruğundan kalma bi sanat eseriyle karşılaştığınız, Romalılardan çok göçmenlerin yaşadığı şehir. Hayatımda hiçbir metro durağında istinasız her durakta “Hırsızlara DIKKAT, çantanıza sahip çıkın” diye anonslar yapılan, is çıkışı saatinde balık istifi durmayı engelleyemeyeceğiniz ondan ötürü asla metrosunu tavsiye etmediğim güzel sehir.
Eminim ilk yapılması gereken klasikleri biliyorsunuzdur, kucuk bir özet geç derseniz; Colosseum+Roman Forum, Ispanyol Merdivenleri, Ask Çeşmesi, Vatikan başta olmak üzere uzuun bir liste...

Ama asil Roma ruhu bu turistik yerlerden ziyade ara sokaklarda bilinmeyen noktalarda atıyor. Ilk olarak tavsiye etmem gereken sabahın erken saatlerinde Campo dei Fiori’ye uğrayıp taze meyveler alıp oradan iki dakikalık yürüme mesafesindeki Tiber nehrine ulaşıp dar basamaklardan nehir kenarında güneşin tadını çıkararak minik bi kahvaltı etmeniz.














Sonraki durak ise eski Roma diye tanımlayabileceğim Trastevere bölgesi. Eğer Paskalya zamanı orda olursanız Latin kilisesinin şarkılar eşliğindeki ayin yürüyüşüne izleme şansınız olabilir. Kahve molası için ideal bir bölge olan Trastevere'deki kiliselere de bir göz atın...
Trastevereye bir akşamınızı ayırın, hem Italyan mutfağına doymak icin hemde barları sırasıyla denemeniz icin! Bu kucuk mahalle barları farklı ve  güzel alternatifler sunuyor. 
Pazar sabahınız boş diye üzülmeyin ve GUSTO'da brunch yapın parmaklarınızı da beraberinde yiyerek.

Ve asrin en salaş ama en güzel pizza ve makarnaları yapan MONTECARLO Pizzeria. Bu lokantaya rezervasyon yaptırsanız da bi ise yaramıyor o kadar salaş ve o kadar dolu ki. Sadece istediğiniz saatte gidip biraz beklemeyi göze alın ama hem yemekler hem fiyatlar kesinlikle değiyor. Ve porsiyonları DEVASA. Başlangıçları çok yağlı olduğu icin pek tavsiye etmem.

Bide deneyime dayanarak kanıtlanmıştır ki bir günü  Napoli’ye gidip gelmek için ayırmak kadar mantıklı birşey olamaz. Treno regionale ile 1,5 saat suren bu yolculuk cidden Italya’nin bambaşka bir boyutuna götürüyor. Yoksulluk ve zenginlik içiçe nasıl olur çok net goruluyor. En lüks markalarla dolu olan en sik  caddenin bi paralel caddesi en yoksul caddeye paralel. Biraz korkutucu olsa da mutlaka görülmesi gereken bir cadde. Denizin en ucundaki Castel dell'Ovo'dan sonra Palazzo Reale'ye gidip oradan fenikülerle (yürümekte mümkün) Castel St.Elmo'ya çıkıp manzaranın tadını çıkarmak ise paha biçilemez. Napoli pizzasız olmayacağı için mutlaka bir pizza yiyin ve mümkünse önünde sıra olan restoranları seçin! Napoli icin söylemeden geçemeyeceğim bir nokta ise cidden hiçbir takı takmayın gösterişli giyinmeyin ve çantanıza Roma’ya kıyasla daha da çok sahip çıkın. 

Eğer bir gece orda kalmaya karar verirseniz ertesi günü mutlaka Pompei'ye gidin. Bu kadar da olmaz diyen, insana küçük dilini yutturan, inanması güç ve bir o kadar da üzülmeye sebep olan bu görüntüler bir gezginin hatıra defterinde mutlaka bulunmalı. 



Pompei

Daha sonra Roma’ya dönünce bir oh medeniyete geri geldim deseniz de sonrasinda iyiki gittim diyeceğiniz bir yoluculuk.

No comments:

Post a Comment