Kucuk aksiliklerden sonra sıra da Roma var. Güzel Italya’nin güzeller güzeli
başkenti. Diğer Italyan şehirlerine göre çok daha büyük adım başı Roma
Imparatolruğundan kalma bi sanat eseriyle karşılaştığınız, Romalılardan çok
göçmenlerin yaşadığı şehir. Hayatımda hiçbir metro durağında istinasız her
durakta “Hırsızlara DIKKAT, çantanıza sahip çıkın” diye anonslar yapılan, is çıkışı saatinde balık istifi durmayı engelleyemeyeceğiniz ondan ötürü asla metrosunu
tavsiye etmediğim güzel sehir.
Eminim ilk
yapılması gereken klasikleri biliyorsunuzdur, kucuk bir özet geç derseniz;
Colosseum+Roman Forum, Ispanyol Merdivenleri, Ask Çeşmesi, Vatikan başta olmak üzere uzuun bir liste...
Ama asil Roma
ruhu bu turistik yerlerden ziyade ara sokaklarda bilinmeyen noktalarda atıyor. Ilk
olarak tavsiye etmem gereken sabahın erken saatlerinde Campo dei Fiori’ye
uğrayıp taze meyveler alıp oradan iki dakikalık yürüme mesafesindeki Tiber nehrine ulaşıp dar basamaklardan nehir kenarında güneşin tadını çıkararak minik bi
kahvaltı etmeniz.
Trastevereye bir akşamınızı ayırın, hem Italyan mutfağına doymak icin hemde barları sırasıyla denemeniz icin! Bu kucuk mahalle barları farklı ve güzel alternatifler sunuyor.
Pazar sabahınız boş diye üzülmeyin ve GUSTO'da brunch yapın parmaklarınızı da beraberinde yiyerek.
Ve asrin en salaş ama en güzel pizza ve makarnaları yapan MONTECARLO Pizzeria. Bu
lokantaya rezervasyon yaptırsanız da bi ise yaramıyor o kadar salaş ve o kadar
dolu ki. Sadece istediğiniz saatte gidip biraz beklemeyi göze alın ama hem
yemekler hem fiyatlar kesinlikle değiyor. Ve porsiyonları DEVASA.
Başlangıçları çok yağlı olduğu icin pek tavsiye etmem.
Bide deneyime dayanarak kanıtlanmıştır ki bir günü Napoli’ye
gidip gelmek için ayırmak kadar mantıklı birşey olamaz. Treno regionale ile 1,5 saat suren bu yolculuk cidden
Italya’nin bambaşka bir boyutuna götürüyor. Yoksulluk ve zenginlik içiçe nasıl
olur çok net goruluyor. En lüks markalarla dolu olan en sik caddenin bi paralel caddesi en yoksul caddeye
paralel. Biraz korkutucu olsa da mutlaka görülmesi gereken bir cadde. Denizin en ucundaki Castel dell'Ovo'dan sonra Palazzo Reale'ye gidip oradan fenikülerle (yürümekte mümkün) Castel St.Elmo'ya çıkıp manzaranın tadını çıkarmak ise paha biçilemez. Napoli pizzasız
olmayacağı için mutlaka bir pizza yiyin ve mümkünse önünde sıra olan restoranları seçin! Napoli icin söylemeden geçemeyeceğim bir nokta ise cidden hiçbir takı takmayın gösterişli
giyinmeyin ve çantanıza Roma’ya kıyasla daha da çok sahip çıkın.
Eğer bir gece orda kalmaya karar verirseniz ertesi günü mutlaka Pompei'ye gidin. Bu kadar da olmaz diyen, insana küçük dilini yutturan, inanması güç ve bir o kadar da üzülmeye sebep olan bu görüntüler bir gezginin hatıra defterinde mutlaka bulunmalı.
Eğer bir gece orda kalmaya karar verirseniz ertesi günü mutlaka Pompei'ye gidin. Bu kadar da olmaz diyen, insana küçük dilini yutturan, inanması güç ve bir o kadar da üzülmeye sebep olan bu görüntüler bir gezginin hatıra defterinde mutlaka bulunmalı.
Pompei |
Daha sonra Roma’ya dönünce bir oh medeniyete geri geldim deseniz de sonrasinda iyiki gittim diyeceğiniz bir yoluculuk.
No comments:
Post a Comment