İlk adamakıllı seyahatimi 9 yaşında San Francisco'ya gerçekleştirdim. Tabiki tek başına değil ailecek... Kolay mıydı ASLA! O kadar saat havada kalmanın verdiği sıkıcılık fenalı. Hele o zaman daha tekli televizyon yok ortak televizyonlar var çizgi film varken ben uyumusum tek uyduğum 2 saat ondan sonra zombi gibi uçak koriodorlarını arşınladım.
Ama indiğimizde ah o şehir inanılmaz... Berkeley'e gittik, bartla San Francisco'ya 15dakika. Berkley'de kaldığımız ev, bir aile dostumuzun evi, manzarasını anlatmanın imkansız olduğu ama bu fotoğraftan da anlaşılıyor.
Çok dürüst olmam gerekirse bu seyahatten hatırladıklarım bir elin parmaklarını geçmez ama turistik ve yarı turistik aktiveler olarak sınıflandırmak mümkün.
Ilk olarak Golden Gate Bridge, cidden kendi içinde bir şaşası var ve tam köprünün ayaklarının dibindeki akvaryum. Golden Gate Park'ın içindeki California Academy of Science'ın içinedeki akvaryum çeşitliliğiyle insanı büyülüyor.
İkinci olarak Fisherman's Wharf. Deniz ürünleri restoranlarıyla bir numara. Herhangi bir restorana girin pişman olmazsınız... Ama en özellikle yenmesi gereken yengeç, king crab. Bu kadar lezzetli birşey yok, olamaz. İşin en tatlı tarafı yerken etrafın batacağını bildiklerinden size önlük, yenegeci kırma aleti limonlu su herseyi tedarik ediyorlar, sizede bu lezzete batıp çıkmak kalıyor. Diğer bir özelliği ise Deniz Aslanları!! Evet evet burası deniz aslanlarının güneşlenme alanı. Okyanusun ortasına atılmış karaya halatlarla bağlı dev tahtaların üzerinde güneşlenen devasa deniz aslanları. Daha güzel ama bir o kadar da sesli bir manzara hatırlamıyorum. Kendilerini Pier 39'da bulabilirsiniz.
Üçüncü yapılası efsane şey ise San Francisco'da downtowndaki Bank of America'nın en üst teras katına çıkarak şehire kuşbakışı bakmak. Ancak bunu yapan ben heycandan oradan oraya koşarken iki seksen yüzü koyun yere yapışınca bize manzara falan kalmadı parçalanan dizim ve çığlık çığlığa ağlayan beni susturmak için soluğu eczanede aldık. Ama Amerikalıların haklarını yiyemem bana karşı cok iyi ve sabırlılardı ailecek etkilendik.
İki haftalık bu seyahatde yapılan sadece 3temel şeyi hatırlamak bana cok koyuduğu için 16 yaşımda bu sefer günügüne herseyi not ettiğim iki haftalık bir kaçamak da bulundum. Detayları gelecektir...
Being a tourist is a cool thing but being the local tourist is cooler. Discovering the hidden parts of the city which are known mostly by the locals helps you to better understand the city. This blogs aims the readers to be part of their destination!
Thursday, March 26, 2015
Ben Kimim?
Iflah olmaz yerinde duramayan seyahat diyince 10 dakkada kapının onunde hazır ve nazır bekleyen yegane insan olmadığımın farkındayım. Ama allem kallem edip bunu bir sekilde gerceklestirenlerden biriyim. Seyahat sevme isteği ilkokul yıllarında kendini gösterse de her zaman dünyanın daha fazla olduğunu görmem gerekn cok sey olduğunu farketmemle kendimi hep yollarda buldum. Ne yalan soyleyeyim el bebk gül bebek büyümüş ay araba beni tutar ay oram tutuldu buram tutuldu derken kendimi en garip yollarda tanımadığım insanların kullandığı arabalarda içimden besmeleler çekerek bulduğum çok anım olmuştur. Tabi nazlanıcak bi anne baba olmayınca sıkıyorsun dişini şofor uyumasın diye başlıyorsun konusmalara yallah durumu değil canı kurtarma derdinde her dili bülbül gibi şakıyabiliyorsun.
Istanbul'a her ne kadar hayran olsam her gelişimde beni büyülese de zaman zaman kendimi ait hissetmediğim bir şehir oldu. Her seyahat dönüşümde sanki ben bi farklıydım ve Istanbul'a sadece Istnabul'a değil, arkadaslarıma daha bi uzak geliyordum sanki. Ee bunu her hissettiğimde her kücük fırsatta kaçma çabası. Boyle soyluyorum ama maksimum 1-2 aylık Istanbul kacışları dışında (o da tatillerde ee okul var), Erasmusa kadar yurtdışında yaşamadım. Açıkcası bazı cesur arkadaşlarım gibi AFS yapıcak yürek de yoktu. Tamam gitmeleri seviyoruz da donmeleri de seviyoruz babacım, oyle zoraki kalışlarda baskı yaratıyor, tadını çıkaramıyorum. En bol kepçeden özgürlük lazım bana.
Şimdi ne yapıyorsun dersen master ayağına gene kaçtım, 1bucuk senedir Italya'dayım. Trene atla ver elini yeni bir şehir modu devam. Avrupa'da yaşamanın güzelliği, kötülüğünden bahsedicek değilim ama çok net bişey ki sormadan geçemicem bizim zamanında dört bir yanını demir ağlarla ördüğümüz ülkede neden adamakıllı her yere tren yok?? Derin bir mevzu biliyorum ama cok rahat, ucuz (gerçi uçaklar da çok ucuz ama) bir yol.
Italya'yı anlat anlat bitmez ama ortaya karışık birseyler yapalım diyorum azcık Italya(ama turist gibi yaşamıcaksın burdan biri gibi) azcık da diğer ülkeler...
Türkiye derseniz genelde cok bilindik yerlere gittim ama araya ilginçleri serpiştiririz tabisi, tuzumuz biberimiz olur...
Istanbul'a her ne kadar hayran olsam her gelişimde beni büyülese de zaman zaman kendimi ait hissetmediğim bir şehir oldu. Her seyahat dönüşümde sanki ben bi farklıydım ve Istanbul'a sadece Istnabul'a değil, arkadaslarıma daha bi uzak geliyordum sanki. Ee bunu her hissettiğimde her kücük fırsatta kaçma çabası. Boyle soyluyorum ama maksimum 1-2 aylık Istanbul kacışları dışında (o da tatillerde ee okul var), Erasmusa kadar yurtdışında yaşamadım. Açıkcası bazı cesur arkadaşlarım gibi AFS yapıcak yürek de yoktu. Tamam gitmeleri seviyoruz da donmeleri de seviyoruz babacım, oyle zoraki kalışlarda baskı yaratıyor, tadını çıkaramıyorum. En bol kepçeden özgürlük lazım bana.
Şimdi ne yapıyorsun dersen master ayağına gene kaçtım, 1bucuk senedir Italya'dayım. Trene atla ver elini yeni bir şehir modu devam. Avrupa'da yaşamanın güzelliği, kötülüğünden bahsedicek değilim ama çok net bişey ki sormadan geçemicem bizim zamanında dört bir yanını demir ağlarla ördüğümüz ülkede neden adamakıllı her yere tren yok?? Derin bir mevzu biliyorum ama cok rahat, ucuz (gerçi uçaklar da çok ucuz ama) bir yol.
Italya'yı anlat anlat bitmez ama ortaya karışık birseyler yapalım diyorum azcık Italya(ama turist gibi yaşamıcaksın burdan biri gibi) azcık da diğer ülkeler...
Türkiye derseniz genelde cok bilindik yerlere gittim ama araya ilginçleri serpiştiririz tabisi, tuzumuz biberimiz olur...
Subscribe to:
Posts (Atom)